Dr. İbrahim Emre Yanık'ın tezi, Avrupa sınır rejiminin artan güvenlikleştirme çabaları (dışsallaştırılmış kontroller, dijital gözetim) sonucu uzun süreli transit koşullarında mahsur kalan göçmenlerin deneyimlerini derinlemesine inceliyor. Çalışma, bu caydırıcılık politikalarının, beklenenin aksine, yeni belirsizlik, hareketsizlik ve liminal(arada kalmış) varoluş biçimleri ürettiğini ortaya koyuyor. Özellikle İstanbul’u kilit bir transit ve denetim alanı olarak ele alan araştırma, göçmenlerin yasal belirsizlik, ekonomik marjinalleşme ve sosyal izolasyon koşullarında nasıl ayakta kaldıklarını ve kendilerine dayatılan yapısal kısıtlamalara nasıl direndiklerini analiz ediyor.
İstanbul'da yarı yapılandırılmış görüşmeler ve katılımcı gözlem yoluyla niteliksel bir metodolojiyle gerçekleştirilen saha çalışması, göçmenlerin seslerini merkeze alıyor. Dr. İbrahim Emre Yanık, göçmenleri sınır rejimlerinin pasif kurbanları olarak değil, yaratıcı hayatta kalma, direnç ve dayanışma ağları geliştiren aktif özneler olarak kavramsallaştırıyor. Bu direnç biçimleri; enformel emek, bilgi paylaşım ağları ve karşılıklı yardım toplulukları kurmayı içeriyor. Tez, tüm bu pratikleri, devletin dayattığı sınırları aşan ve alt üst eden bir "sosyal fazlalık" (social excess) hali olarak tanımlıyor.
Çalışmanın temel kavramlarından biri olan uzun süreli liminalite, göçmenlerin varış ve kalkış arasında askıda kaldığı, uzayan bekleme ve stratejik belirsizlik mekanlarında sıkışıp kalma durumunu ifade ediyor. Bu durumun kalıcı bir gerçeklik haline gelmesiyle, göçmenler "sonu gelmeyen çıkmazda" (terminally stranded) kalıyor; ne ilerleyebiliyor ne de geri dönebiliyor. Bu sürekli bekleyiş, değişen kimlikler, beklentiler ve zaman/mekân algıları üzerinde derin psikolojik ve sosyal sonuçlar yaratıyor. Dr. İbrahim Emre Yanık'ın çalışması, göçmenlerin haklarını tanıyan, sınır güvenliğinin göz ardı edilen sonuçlarına odaklanan ve daha adil küresel işbirliği çerçevelerini teşvik eden temel bir politika değişikliği çağrısı yapıyor.